top of page

This is a Free World...

Ken Loach her zamanki geleneği bozmadan yine zekice kotarılmış bir filmin altına imzasını koymuş. Hangi filmini izlesem beni ordan oraya savuran bir adam. Evet soru basit: burası özgür bir dünya mı? Bu özgürlükten ne anlamamız gerekiyor?

Film Londra'da geçiyor. Buradan bakınca gördüğümüz yağlı ballı parlaklı Avrupa imgesinin altını güzelce oyduğu için böyle filmleri seviyorum. Zengin ülke diye birşey yok. Bir ülkedeki herkes zengin değilse o ülkeye zengin demek ikiyüzlülükten başka birşey değil. Londra: dünyanın her yerinden gelen insanların umut ettikleri ve buldukları arasındaki fark Londra'nın gri gökyüzüne kırılıyor sanki. Her zaman özentiyle baktığımız o medeniyet ikonları şehirlerin arka sokakları, banliyöleri ve yaşanan binlerce hayatın zorluğu nasıl da görünmez aslında. Ken Loach bir film çekmezse, ve siz de onu gidip Film Festivalinde izlemezseniz, farkına varamayabilirsiniz bile.

da göçmenlere kiralayıp, her odaya ranzalar koyup, her bir ranzayı da vardiyalı olarak ücretlendirip (işçiler vardiyalı çalışıyor ya) her birinden haftalık 50 Pound almayı, böylece ev başına ayda 3000 Pound kar etmeyi çok normal bir iş planıymışçasına Angie'ye sununca, "Haydi oradan oropspu!" diyorsunuz işte. En azından ben dedim.

Devamında işler iyice sarpa sarıyor. Herşey iyice acımasızlaşıyor. Daha doğrusu Angie iyice acımasızlaşıyor. Angie hırslı, Angie çalışkan, Angie hayatta oğlundan başka kimseyi önemsemiyor, biraz para yapıp işi bırakacak zaten. Angie'nin vicdanı da rahat, o kimseyi hiç birşeye zorlamıyor ki!! O sadece kendi ülkelerinde fakirlik içinde yaşadıkları için kalkıp Londra gibi yabancı, ruhsuz ve gri bir şehre çalışmaya gelen, sırf bu yüzden de kendilerine verilen yorucu, çalışma standartlarının çok çok altındaki boktan işleri yapmaktan başka çareleri olmayan o zavallı insanları işe gönderiyor!! Bu ahlaki sorunsal Angie ve babası arasındaki tartışmada kendini açıkça ortaya koyuyor: yaptığın şeyden memnun musun diyor babası. Bu insanlar kendi ülkelerinden buraya bu koşullar altında çalışmaya gelmemeliler. Kendi çocuğun büyüdüğünde bu ucuz işçilerle mi rekabet edecek peki? Angie ise böyle sorularla yormuyor aklını. "Özgür bir dünya burası" diyor babasına. "Kimse hiçbir şeyi zorla yaptırmıyor kimseye..."

İşler bununla da kalmayıp daha da boka sarıyor. Fabrika sahibi Angie'ya parasını veremeyince, Angie de işçilere ödeme yapamıyor. 3 Haftadır çalışan insanlar karşılığında hiçbir şey alamıyorlar yani. Angie bahçede toplanmış sinirli ve umutsuz kalabalığa "Dinleyin beni de siktiler tamam mı?Bende de beş kuruş yok!!!" diye bağırıyor. O an buna inanıyorsunuz. Ama kiralanan 12 adet evden gelen 25000 Pound var ortada. Angie bir gün eve giderken tabii ki saldırıya uğruyor ve zavallı göçmenin biri ağzının ortasına bir tane oturtuyor. O an içiniz acıyor ama Angie eve gidip de Rose ile beraber 25000 Pound'u paylaşmaya koyulunca sinirleriniz tekrar alt üst oluyor. Rose paraları işçilere dağıtmak gerektiğini düşünüyor ama Angie parayı bölüştürmesini söylüyor ve ekliyor: "Eğer o kadar rahatsızsan, kendi payından ver, burası özgür bir dünya!!". Bu noktada artık iyice iğrenir oluyorsunuz kadından. Devamında tabii ki kolayca kurtulamıyor ve göçmenlerin tehditleri üzerine onlara kalan borcunu ödemek için, çalışmaya başlıyor: Ukrayna'ya gidiyor; ki bu kaçak işine girdiğini gösteriyor izleyiciye. Ukrayna'da, bilmem ne isimli, gözleri tertemiz, saflıkla ve umut edercesine Angie'ye bakan Ukraynalı kadınla bitiyor film zaten. Kimbilir kaç senede biriktirdiği, bilmem kaç Eurosunu zarftan çıkarıp, sözde ona daha iyi bir hayat sunacak Angie'ye veriyor. Başına neler geleceğinden habersiz....

Filmin kesinlikle en zorlayıcı sahnesi, Angie'nin acil olarak Ukrayna'dan gelecek kaçak işçilere kalacak yer sağlamak için yaptığı şey. Bildiği bir karavan kampta kalan bir sürü aileli-çocuklu kaçak işçiyi o anda ihbar ediveriyor Angie. Sırf karavanlar boşalsın, o da gidenlerin yerine kendi kaçak işçilerini getirebilsin diye. Çok zorluyor insanı. Hep aynı soru aklımda: "İnsan insana bunu nasıl yapar?" Hem insanların üzerinden para kazanıp, elindeki parayı onlarla paylaşmayıp, hem de aynı insanları nasıl ihbar eder? İnsan bu kadar kötüleşebiliyorsa eğer, ne değeri var medeniyetin, yasaların, sanatın?

 En son  
 yazılar
bottom of page