top of page

Boşluk

Boş sokakta yürüyorsun. Gözler ne kadar da çabuk alışıyor olup bitene, insan aklı ne kadar da kişiliksiz. Sanki aynı sokaklarda binlerce insan yürümüyordu iki hafta öncesine kadar. Arabalar vızır vızır dolaşmıyordu, kadınlar ve erkekler dükkânlara girip çıkmıyor, duraklarda durup otobüs beklemiyor, kaldırımlarda insani delirtecek derecede birikmekte olan elektrikli scooterlar, bisikletlerle, kaykaylarla gezinip durmuyorlardı. Ne oldu şimdi? İnsanın bu evrendeki küçücük varoluşuna hiç mi hiç kulak asmayan bulvarlar, kendini beğenmiş binalar, kaldırımlar, alışveriş merkezleri dilsiz, sessiz, amaçsız. Köhne evler gibi, insanın yokluğunda tüm anlamını yitirmiş nesneler, deniz diplerinde bekleyen, kumların üzerine çöküvermiş gemiler gibi küskün, öylece duruyorlar. Ortalıkta kumrular geziniyor, kuşlar bağıra çağıra, arabaların gürültüsüyle yarışma gereği duymadan birbirleriyle konuşup duruyorlar. Rüzgar duyuluyor, belki de ağaçların birbirlerine fısıldadıkları sırlar ilk kez bu kadar açık saçık ortada. İnsanın aklına çok çok uzak gelecek geliyor. Ne kalacak bizden geriye? Bu hırslarımızdan, bu kavgalarımıdan, neşelerimizden, sokaklarımızdan, bu didişmelerden geriye ne kalacak? Hiç birşey. Kayıtsız evren varolmaya devam edecek. Uğruna kavga ettiğimiz ne varsa zamanın fil adımlarının altında paramparça olacak, ufalanacak, toza dönecek.

Buna rağmen ellerimiz, gözlerimiz ve aklımız birbirimize, sokağa uzanmaya devam ediyor. Yalnızlığa hiç alışmamış bir nesil, telefonlarından, bilgisayarlarından (neyse ki internet var – sanki interneti böyle günler için bulmuş insanoğlu) dünyaya, birbirine uzanmaya çalışıyor, sanal doğumgunleri, oyunlar, bilgi yarışmaları düzenliyor, zor durumda olan insanlara yardım için yollar buluyor, hastanelerde gece gündüz çalışmakta olan doktorlara yemek yapıp götürme işlerini organize ediyor, evdeki hayatlarından kareler paylaşıp duruyorlar. Biraz daha az yalnız hissetmek için. Omuz omuza bir kader birliği içinde doktorlar, hastabakıcılar, hemşireler, sokaklarda postacılar, market çalışanları, bu toplumun belini kırılmaktan, hepimizi tamamen bencil birer vahşi insana dönüşmekten koruyan kim varsa, çalışıp duruyorlar, her gün, her gece. Sessiz sedasız, ben bunu yapamam, bana ne bundan demeden. İşlerini yapıyorlar. Ne kadar komik kalıyor bu ‘iş’ lâfı bu yapılanlar karşısında. Sanki bu yapılanların bir para karşılığı, bir matematiği olabilirmiş gibi....


 En son  
 yazılar
bottom of page