top of page

Özlemek

Ne biçim şeyleri özlüyormuş insan, hiç aklından geçirmediği detaylarmış hayatını yapan şeyler.

Tren garında bilet sırası beklemek, yardım eder misiniz diyen turistin biletini alıvermek, konserlerin tiyatroların girişlerinde sıkış tepiş, omuz omuza salonlara girip çıkmak. Sinemada oturan insanları rahatsız ederek kıçınız dizlerine değerek koridordan koltuğunuza yürümek. Kuaför salonunda oturmak kızın yüzünüze eğilip ağzınızın neredeyse içine girerek bıyıklarınızı, kaşlarınızı alması. Dolmuşta elden ele öne doğru para uzatmak, artık tamamıyla dolmuş; pencerelerinden bile insan fışkıran metroya girmek. İnsanları ittirerek kendiine yer açmak. İnsanların, o yabancı bedenlerin arasında tamamıyla onlarla çevrili halde olmak. Ortalıklarda gezinip tanımadığı insanları kucaklayan insanlar. Alışveriş merkezleri, 1 Mayıs gösterileri, ilkim değişikliği yürüyüşleri. Onbinlerce, yüzbinlerce insanlar omuz omuza, aynı yerde olmak.

Sürekli heryerde, herkesin herşeyi elleyip durması, bu basit eylem üzerinde hiç mi hiç düşünmeden.

Sanki hepsi uzak bir geçmişe ait gibi.

Demek ki her şeye alışıyoruz.

Demek ki böyle geçti insanlar savaşlardan, kıtlıklardan.

Aynı şeyi yaşadılar demiyorum tabii. Ama demek ki onların da içi sıkıldı böyle, sonra onlar da böyle unuttu geçmiş günlerini. Yoksa dayanılır mı?

İnsana ne anlatıyor bu? Yaşamını biricik kendini de evrenin merkezinde sanan insana nasıl bir ders veriyor? Senden önce milyonlar geçti bu dünyadan ve bugün sen ne hissediyorsan onlar da aynı şeyleri hissetti. Yaşadıklarında özel, sadece sana ait olan hiçbir şey yok.

Birbirine eklenen, birbirine karışan, birbirini tekrarlayan binlerce hikaye.

Ardı ardına, içiçe geçmiş yüzler, isimler....

Nisan 2020.

 En son  
 yazılar
bottom of page