top of page

Vitrindeki Kadın


P. koşa koşa geldi ve sokakta birileri gösteri yapıyor dedi. Gözleri heyecandan parlayarak. Aylardır canlı bir gösteri izlememiş, aç kalmış ruhlarımızı kış giysileriyle sarıp sarmaladık, batan güneşle birlikte iyice soğumuş olan havaya rağmen sokağa çıktık. Sokak neredeyse bomboştu. Ocak ayının iyice arsızlaşmış, sokakları kendine ev edinmiş soğugunda müziğe ve ışığa doğru yürüdük. Normal zamanlarda kafe restoran olarak bildiğimiz, ama bugünlerde bomboş kalmış Ultime Atome’un vitrininde tek başına bir kadın. Mor ipek gömleği, simsiyah saçları, siyah pantalonu, siyah rujlu dudaklarıyla vitrinde dans ediyor. Önüne koyduğu küçük ve dar masanın üzerine çıkıyor, altına giriyor, masaya sarılıp kendini yukarı çekiyor, masanın üzerinde denizde yüzermiş gibi hareketler yapıyor. Vitrininin dışında, camın hemen önüne yerleştirdiği hoparlörden Nils Frahm yükseliyor. Müzik, vitrindeki ışığın ve lambaların aydınlatığı kış gecesini, kadının yaptığı gösterinin mor rengini, vitrinin arkasında kıvrılıp duran bedeni, bu bedene vuran ışığı sarıp sarmalıyor, sokakta duran üç-beş kişinin paylaşmakta olduğu anı mükemmel kılıyor. Kadının gözleri simsiyah, saçları da öyle ve gözlerinin içi sadece bedeninin anlatabildiği şeylerle dolu. Kadınla gözgöze geliyorum. En son ne zamandı? En son ne zaman ışıklarla aydınlatılmış bir sahnede dans etmekte, şarkılar söylemekte ya da bir tiyatro oyunu oynamakta olan bir sanatçıya oturduğun koltuktan, karanlığın sağladığı güvenli mesafeden ama yine de onunla aynı havayı soluyarak baktın? Şimdi hatırlamıyorsun. Ama bunu son kez yaptığın anın, son olduğunu bilseydin, daha mı dikkatli dinlerdin olup biteni? Koltuğunda doğrulup, yaşanmakta olan anın hakkını vermeye çalışır mıydın?

Kadınla gözgöze geldiğimde bunu ne kadar özlediğimi farkettim. Bu anı. Ruhumun o olmadan ne kadar da eksik olduğunu. Bedeni hareket ettikçe kırışıp düzleşen gömleği, inip kalkan gögsü, sol ayak bileğinde bir görünüp bir kaybolan küçük dövmesi, gözlerinin önüne düşen siyah, dalgalı saçları, omuzları, bacakları, elleri. Bedenini güvenle taşıyan güçlü kolları. Işığın, vitrinin öte yanından bize, bana bakan, içi söylenmez ama sadece dansedilebilen şeylerle dolu gözleri. Seninle aynı anı yaşamakta olan, nefes alıp veren, terleyen bir beden. Alabildiğine insan. Ama alabildiğine farklı. Kalbim eridi. Bu siyah saçlı, siyah gözlü kadına sarılmak için kuvvetli bir istek duydum içimde. Sarılıp ağlamak istedim. Gözgöze geldiğimizde aklımdan bunlar geçiyordu. Ne kadar önemli olduğunu anlamasını istiyordum. Sensiz bir hiçim, bir hiçiz demek istiyordum ona. Kış gecesinde üç-beş kişi toplanmış kadını izliyordu. Tektük insanlar vitrinin önünden geçiyor, olan bitene aldırış etmeden yürümeye devam ediyorlardı. Bir UBER kölesi yanımızda durdu, belki de bir sonraki teslimatının getireceği 3-5 kuruşu feda ederek, dakikalarca kadını izledi. Kadın dansetmeye devam etti. Dans ederken tüm insanlığı karanlık çukurlara düşmekten, yolunu kaybetmiş vahşi bir hayvan gibi sağasola saldırmaktan kurtarıyordu. Tüm bunların farkında mıydı?



 En son  
 yazılar
bottom of page