top of page

Ah amy vah amy

Bazen bazılarımız diğerlerimizden ne kadar da fazla. Ne kadar da içi dolu, yüreği dolu. İçi kelimelerle dolu Amy, onun gibi diğer pek çoklarının yaptığı gibi bu dünyaya fazla gelmiş demek ki. Belgeselini izlerken, sağlıklı, akıllı, inanılmaz yetenekli genç bir kadının yokoluşu içimi ezdi. Dünya içi kelimelerle dolup taşan bu güzel kadını unufak etmiş. Ve bunu yaparken sadistçe bir zevk almış. Bunun bir parçaşı olmamak için çaba sarfettiğimi hatırlıyorum. Kendini tamamen yok etmeden önceki son zamanlarında Belgrad'da çıktığı konserde sarhoş halde, sarkılarını söyleyerek kalabalığı eğlendirmeyi reddettiği için yuhalanmış, sonra da sahnede sendeleyerek, oradan oraya yürümüştü. Ben vidyonun tamamını izlemedim. İzleyemedim. Başka bir insanın o halini, belki yüzbinlerce insan karşısındaki o savunmasız, o zavallı haline bakmayı, bundan zevk almayı, bunu tüketmeyi reddettim. Pazar günü belgeseli izlerken de yine aynı sahnelere bakamadım. Empati duygusunun tamamen yok olduğu bu anlarda, nasıl bir mekanizma devreye giriyor olabilir? Bir süperstarı, bir ünlüyü, artık kendi türünden bile görmeyen insan kitleleri, tam karşılarında sarhoşlukla yere yığılan genç bir kadına yardım etmek şöyle dursun, onu yuhalıyorlar. Yine başka birgün, Amy sarhoş bir halde arabaya binmeye çabalarken, leş kargaları gibi başına üşüşen paparazziler bir can eli uzatmıyorlar kadına. Onun yerine, 30 cm mesafeden fotograflarını çekmeye devam ediyorlar. Sanki o bir belgesel hayvanı, hissiz bir yaratıkmışçasına. Onun gerçek bir insan olduğunu, acı çektiğini, kişisel dertleri olduğunu akıllarına bile getirmiyorlar. Babasının ve menejerinin bencilliği, medyanın aç köpekliği, Amy'nin yalnızlığı, Amy'nin kendini sevmeyişi, Amy'nin yavaş yavaş sonunu getirirken, gözleri çipil çipil bakan o güzel kadın gidiyor, yerine kendini tüketmek için adeta kendiyle yarışan, ruhu yaşlanmış, bedeni yorulmuş insan geliyor. Her anı, her karesi acımasızca kaydedilerek. Sonunda o güzel gözleri söndürüp seni bordo bir ceset torbasına sıkıştıran dünya, arkandan bir de ağladı Amy! Senin içinden çıkmaya asla fırsat bulamayacak o inanılmaz şiire, o müziğe, o dünyanın karşısında çırılçıplak durmaktan korkmayan taşaklı sesin yokluğuna ağladı!

Sen dinlendin, biz senden yoksun kaldık.

Ah be Amy. Seni hep o ilk halinde hatırlayacağım ben. Eskimiş, karışmış, eprimiş halinle değil. Kanlı canlı, dünyanın dokunmadığı, o leş kargası medyanın, sülük insanların-kendisi bir bok olamamış yani bizlerin-üzerinden beslenmediği, pembe, genç halinle.

Huzur içinde uyu. Şarkılar söyleyerek.

 En son  
 yazılar
bottom of page